Global Ekonomi ve Türkiye Ekonomisine Geniş Bakış
Geçtiğimiz gün dünyanın en yaşlı yaşayan kişisinin öldüğü haberine rastladım. Doğum yılını merak ettim, 20.yüzyılda doğduğunu gördüm. Yani demektir ki, dünyada artık 19.yüzyılda doğmuş yaşayan tek bir kişi bile kalmamış. Biz 20.yüzyılda doğanlar, 21.yüzyılda doğanları çok genç diye nitelerken, 2001 doğumlu bir kişinin artık 21 yaşında olduğunu ve genç kuşağı temsil ettiğini kaçırabiliyoruz. Anlaşılıyor ki dünya artık yavaş yavaş X-Y kuşağından Z kuşağına emanet edilir hale gelmiş.
Yeni dünya, yeni ekonomi, yeni dönem. Bunları sıkça duyarız. Aslında yeniliğe duyulan özlemden çok, mevcuttan memnun olunmamasından ötürü karşımıza çıkan beklentilerle yeni ifadesini daha çok kullandığımızı düşünenlerdenim. İki yılı aşkın süredir devam eden pandeminin yarattığı mutsuzluğun da sonucunda yine bir yenilik beklentisinin tüm dünyada hakim olduğunu, tüm insanların daha iyi bir güne ve daha iyi ekonomilere uyanmasını beklediğini belirtmeliyim. Aslında 2022’ye de tam olarak böyle başladık.
Küresel ekonomideki hammadde sıkıntısı ile lojistikte yaşanılan problemlerin bu yıl da yakamızı bırakmayacağını, en azından yakın vadede tünelin ucunda aydınlık görünmediğini söyleyebilirim. Pandemi ile başlayan tüketimdeki düşüş, elektroniğe ve ev içi tüketime yönelik ürünlere olan talepteki artış ve burada yaşanılan arz eksiği ilk dönem kadar olmasa da halen devam etmekte. Çip krizi de henüz tam anlamı ile çözülebilmiş değil ve başta otomotiv sektörü olarak pek çok sektörü olumsuz etkilemekte. Hatırlarsak çip krizinin ana sebebi, üretici firmaların daha çok para kazanma isteğinden kaynaklanmakta idi. Pandemiyi fırsata çevirmek isteyen üreticiler, önceliği talebin arttığı akıllı telefon ve elektronik ürünlere verince, otomotiv sektörü bir anda böyle bir krizle karşı karşıya kaldı. Çünkü adet daha yüksek, getiri daha fazla idi. Kriz, otomotiv sektörünün önemli oyuncuları olan Ford, Volkswagen, General Motors, Honda, Toyota, Stellantis ve elektrikli araba üreten Nio gibi otomobil üreticilerini büyük bir zarara uğrattı. Ve halen sektör bu sorun ile mücadele etmeyi sürdürüyor.
Yanı sıra, limanların kapanma krizinin, taşıma maliyetlerinin yükselişinin üzerine Çin’deki bazı bölgelerdeki elektrik kısıtlamalarının da eklendiği bir yılı geride bırakırken, pek çok global sorunun halen devam ettiğini belirtmek durumundayım. Yani aslında dünyadaki sorunlar kaldığı yerden bu yıla taşınmış durumda.
Hastalığın etkisi ile seyahatler halen kısıtlı yapılmasına rağmen, 2020’den ve 2021’den daha iyi bir sene geçireceğimizi belirtebilirim. Aslında 2020 başında da, 2023’e kadar bu durumun düzelmeyeceğini söyleyenlerden ve yazanlardan biri idim. Tabi kimse böylesine kötü bir senaryo duymak istemediği için herkes kulaklarını tıkamayı tercih etmişti. Gelinen noktada dünyadaki arz ve talep dengesinin düzelmesi için biraz daha süreye ihtiyaç olduğunu belirtebilirim
Dengeler yavaş yavaş yeniden oluşmaya başlamasına rağmen, para piyasaları ve devletlerin politikalarının henüz bu krizi tam olarak atlatamadığını görebiliyoruz. Ülkemizde de, dünyada da, faizler ve ülkeler arası para birimlerinin karşılıklı dengesine dair bazı denemelerin var olduğunu, tüm bunların kişilerin ekonomik düzeylerini yükseltmeyi hedeflediğini görebiliyoruz. Ancak kabul etmek gerekir ki, tüm bu gelişmeler, artan enflasyonlara; enflasyonlar da, kişiler ve devletler arasında gelir dağılım eşitsizliğinin artmasına neden olmakta. Sosyal devletçilik anlayışını tüm ülkelerin gerçek manada gözden geçirmesi gereken süreçler daha da derinleşerek dünyayı ve liderleri sınamakta. Zira devletler ve liderler, daha çok sıkıntıların olduğu dönemdeki başarı veya başarısızlıkları ile anılıyor ve takdir ediliyorlar. Gerek G-7, gerekse G-20 ülkelerinin global ekonomide yaşanan bu krizi, çok da koordineli yürüttüklerini düşünmüyorum. 2022 için çok daha iyi bir tablo çizebilmeyi arzulamama rağmen, ne yazık ki gelinen nokta buna çok izin vermiyor.
Ülkemiz açısından baktığımızda en önemli kazanımın ise, ihracatı arttırma yönündeki algının gelişmesi ve kitlelere doğru genişlemesi olduğunu söyleyebilirim. Tabi bir de buna katma değerli üretim ve ihracat olgusu eklenirse, tadından yenmez. Özellikle ihracatın arttırılarak dış ticaret açığının azaltılmaya çalışılması ve cari açığın da eş zamanlı olarak yeniden cari fazlaya dönüştürülmeye çalışılması çok isabetli olacaktır. Bunun için de olması gerekenin üretimi arttırmak, hammadde de üreten ülke konumuna gelmek ve AR-GE çalışmalarına ağırlık vermek olmazsa olmaz. Türkiye için 2022’deki kısa vadeli hedeflerden çok uzun vadeli yapılacaklarla daha fazla ilgilendiğimi ve asıl başarı unsurunun orada gizli olduğunu belirterek noktayı koyayım.
Hakan Çınar